Sarıkeçili yörükler Belgesel Oldu

Yüksel Aksu’nun Sarıkeçililerin peşinde Toroslar’daki göçü yaşayarak yaklaşık dört ayda çektiği belgesel Anadolu kültür zenginliğinin önemli bir rengi olan Sarıkeçililerin yaşamlarına ışık tutuyor.

47.inci Antalya Film Festivalinde belgesel dalında birincilik ödülünün sahibi olan yönetmen Yüksel Aksu, kendisinin de bir Yörük olduğunu, bu nedenle de belgeselin kendisi açısından özel bir yeri olduğunu vurguladı. Muğla’nın bir Yörük köyünde doğup, büyüdüğünü anlatan Aksu, ’Kendi köklerimi ve kendi aidiyetlerimi Toroslar’da kameramla yansıtmak özel heyecan yarattı. Toroslar ve bu yaşam alanında Yaşar Kemal’den Karacaoğlan’a, Dadaloğlu’ndan Osman Şahin’lere kadar Türkiye’nin ve Anadolu’nun dünya çapında çıkarttığı sanatçıların gezip gördüğü yerlerde bir şeyler çekmek, kendi tarihimle ve göçer kültürüyle bir arada yaşamak, kayda alıp gelecek kuşaklara aktarmak benim için özeldi’ dedi. Aksu, yaklaşık 60 saatlik çekim yaptıklarını belirterek, bunu Dil Tarih Coğrafya Fakültesi ve muhtelif antropoloji bölümlerine etnografik malzeme olacak vereceklerini, kaybolmuş orijinal Türkçe’yi ve yaşantıyı gelecek kuşaklara aktarmak gerektiğini söyledi.

Yüzyıllardır süregelen bir geleneğin, konar göçerliğin son temsilcileri olan Sarıkeçililer bir zamanlar atalarının yaptığı gibi kışlık yerlerden yazlık yerlere, yazlık yerlerden sonbaharlık yerlere göç ederler. Artık tarımsal araziler iyice büyüdüğü, ormanlık araziler küçüldüğü, otlaklar da köyün kurumları tarafından korunduğu için Sarıkeçili göçerlere her geçen gün daha az göç rotası kalıyor, sayıları da gittikçe azalıyor. Yaz kış yaşadıkları kıl çadırlarını kondurdukları yer, onlara ‘‘yurt’’ oluyor. Mezarlıkları bile yok, ölüm hangi dağ başında yakalarsa onlardan birini, oracıkta gömüyorlar… Yörükler, ata sözleri ile hayatlarını düzenlemeyi, deyişler, manilerle renklendirmeyi pek sever.” Develer sunadır / Koyun berber / Keçi çerçidir / At server”. Yörükler bu deyişi su şekilde açıklar : ”Deve başını kaldırmadan yiyemediği için sunaya, koyun merada santim şaşmadan bidüziye otları biçtiği için berbere, keçi şuradan buradan çöplendiği için çerçiye, at ise hayvanların yiğidi olduğu için servere (ulu, yüce) benzer.” Deve, koyun, keçi, at… Göçebeliğin temel unsurlarıdır.

Kendi dünyalarını sırtlarında taşımaya devam eden bir Yörük aşiretinin son göçerleri Sarıkeçililer,develerin hörgücünde kıl çadır,ala çuvalda tüm varlıkları ile vadilerden doruklara savrulup duruyorlar. Büyük göç eylül ve ekim aylarında yapılır. Mayıs ayına kadar kışlaklarda kalırlar. Kışlaklara kıl çadır kuran Sarıkeçililer’in her yıl kışlak yerleri değişir,konakladıkları köyün muhtarına çadır başına kışlak parası verirler. Yörük kadını ıstar adlı tezgâhta ala,kara ve ak çuval dokur. Kara çuvala keçi kılı, koyun yünü, ak çuvala yiyecekler, ala çuvala da allı güllü giyecekler konuyor.Yörükler, davarların yatış biçiminden, solucanların toprağın üstüne çıkışından, tavukların bitlenmesi, eşeğin kulaklarını sallaması gibi pek çok olaydan anlam çıkarır.Örneğin davarlar,ortada bir şey yokken üşümüş gibi birbirlerine sokulursa,bu kışın sert geçeceğine işaretmiş. İnanışlarına göre yapılacak işler,günlere göre belirlenir.Biçki biçmek, çamaşır yıkamak gibi işler pazar, pazartesi, çarşamba, perşembe günlerinde yapılırsa iyi sayılır. Cuma ise yolculuk günüdür. ‘Perşembe günü tırnak kesenin, traş olanın dini artar. Cuma günü tırnak kesenin, traş olanınsa malı artar.’

Yüksel Aksu’nun Sarıkeçililer belgeselinde bir yandan zorlu bir yaşam mücadelesine, diğer yandan zengin bir folklor ve etnografyanın varlığına tanık oluyoruz,meraklısına öneririz.