
Kaybolmaya yüz tutan ata mesleği: Mutaflık
Mesut Özdemir, yörük çadırı imalatçısı. Kaybolmaya yüz tutan bir mesleği canlı tutuyor. Eskiden barınma ihtiyacı için yapılan çadırlar, şimdi turistik yerlerde, kafelerde, yol kenarlarında otantik bir görüntü için kullanılıyor.
Güneş şimdi tam tepede, saat on ikiyi biraz geçmiş. Yol kenarında, bu sıcağın altında ne işimiz var diye düşünürken karşılaştığımız tablo garip. Uçsuz bucaksız gibi görünen geniş bir alanda güneşin altında parıldayan ne ayçiçeği ne de buğday başakları. Aydın’ın Nazilli ilçesindeyiz. Yere serilmiş halde dikkatimizi çeken siyah, beyaz, gri şeyler bildiğimiz keçi kılı. Yanındaki koca bina ise Yörük çadırı fabrikası. İşletmenin sahibi Mesut Özdemir, 53 yaşında. Aslında jeoloji mühendisi ama yirmi beş yaşından beri bu işi yapıyor. Üniversiteyi bitirip evine döndüğünde babası felçli, hasta yatağında karşılamış onu. Mezuniyet sevincini bile yaşayamamış. Babası Mutaf Ahmet Özdemir, elden ayaktan düşünce yarım kalan işleri toparlamak için kolları sıvamış. Bozdoğan ilçesinin Dutağaç köyünde çadır imalatı yapmış yıllarca. Bir yandan da felçli babasıyla ilgilenmiş. Hareket edebilmesine yardımcı olmak için ara sıra atölyeye getirip götürmüş. Babası vefat edince de Nazilli’de bir çadır imalathanesi açmaya karar vermiş. Mutaflığın, kaybolmaya yüz tutan eski bir meslek olduğunu söylüyor Mesut Bey. O dönemde keçi kılından at torbası, at çulu, gebre (tımar kesesi) yapılırmış. Gelinlere bile süslü gelin çulu hazırlanırmış. Keçi kılı, değerini o zamandan beri kaybetmemiş. Bundan asırlar önce göçebe hayatı yaşayan Yörükler, hava şartları uygun yerlere çadır kurarlarmış. Kulübe şeklinde çadırdan bir evde yaşar, evin yanı başındaki çadırda da hayvanlarına bakarlarmış. Yerleşik hayata geçene kadar el emeğiyle hazırladıkları çadırlarda yaşamışlar. Yörük çadırı deyip geçmeyin, bir çadır yapmak oldukça zahmetli. Mesut Bey’in doğup büyüdüğü Dutağaç köyü, Olukbaşı ve Kızılcaköy’de köylüler yıllarca emek vermiş çadırlara. Şimdiki gibi makineler yokmuş tabii, çadırlar el tezgâhlarında yapılırmış eskiden.
Çadır gölgesinde bir çay içseydik…
Mutaflık (keçi kılından çul dokuma) mesleği ne vakte kadar devam eder bilinmez ama Yörük çadırı yıllara meydan okuyacak gibi görünüyor. Turistik mekânlarda, fuarlarda, sergilerde, kafelerde, şark köşelerinde, dinlenme tesislerinde, geniş alanların çatı kaplamasında ve daha pek çok yerde kullanılıyor. Bir de gözleme evleri var. Bazen yol kenarlarında bazen de mesire alanlarında rastlamak mümkün. Çadırın serin gölgesinde gözleme eşliğinde çay keyfine diyecek yok.
Bizim keçi yurtdışına gelin oldu ,
Keçi kılı, havayı ve suyu içine geçirmiyor. Çadırın içi soğuk havada sıcak, sıcak havada ise serin kalabiliyor. Yağmur suları da çadırın üzerinden kayarak akıp gidiyor. Sert dokusu battığı için böcekler de yaklaşamıyor. Yani içeriyi kötü hava şartlarına ve haşerata karşı muhafaza ediyor. Artık çok fazla göçebe hayat yaşayan kalmadı. Yörük çadırları şimdi nostalji diye yapılıyor. Mesut Özdemir, Türkiye’de keçi kılından yapılan çadırların yurtdışında da ilgi gördüğünü ifade ediyor. Mesela Suudi Arabistan, eskiden buradan ham kıl alıp Suriyelilere verirmiş dokumaları için. Kendi ülkelerinde, Kuveyt’te, Arabistan’da, Ürdün’de satarlarmış. Sonraları Türkiye’de Yörükler ve Suriye’de çölde yaşayanlara özel üretim yapılmış. Mesut Bey’in fabrikasında sabahtan akşama kadar yarısı erkek, yarısı kadın 70 kişi çalışıyor. Erkekler dokuma tezgâhları başında, kadınlar ise ip eğirme bölümünde emek veriyor. Fabrikada üretilen kıl çadırlarının yüzde doksanı Suudi Arabistan’a ihraç ediliyor. Anlaşılan o ki Türkiye’de az miktarda bulunduğu için çok değerli olan keçi kılına yurtdışında rağbet büyük.
Dipnot: Bu haber 24.06.2011 tarihli Zaman gazetesi Cuma ekinde yayınlanmıştır.